HİKAYELERİM

Oğullarımla yalnız kalınca

Küçük bir ilçede pastane sahibi esnaf bir adamım ben. Yıllar var ki pastanemi bırakıp, eşimi ve evdeki ikizleri alıp bir haftalığına güzel bir tatile çıkamıyordum.  İşlerimi yoluna koyup, tatile çıkabilecek olmamızın keyfi içinde işyerimden ayrılıyorum. Elim telefona gidiyor bir an; vazgeçiyorum. Tatil haberini hanımıma evimizde vermeliyim. Nasıl sevinir kim bilir diye düşünerek zile basıyorum.

  Burnunu çeke çeke biri kapıya yaklaşıyor ve kapı açılıyor. Karşımda hanımım, yanında beş yaşındaki gözleri yaşlı ikiz yavrularım beni izliyorlar. Duraksıyorum bir an. Eşim ve ikiz oğlanlarımın aralarında ne geçmiş olabilir ki diye meraklanıyorum.

  “Hayırdır hanım ne oldu,” dememe kalmadan eşim terliklerini sürüyerek yatak odasına gidiyor. Şüphe içinde bizim oğlanlara bakıyorum.

“Ne yaptınız annenize? Neyi var kadının?”

  Oğlum Alper ağlayarak konuşuyor:

 “Baba, biz bugün annemi çok üzdük,”  diyor ve sözü diğer oğlum Emre alıyor. Ağlayarak:  “Annem bizi bırakacakmış baba,”  diyor.

   Utanmasam ben de ağlayacağım. Oysa ne ümitlerle gelmiştim eve. Tatile gideceğimizi söyleyecektim eşime. Tatil dediğim mangal yapıp dağ başlarında eğlenip dinlenmekten başka bir şey değildi aslında. Ben mangal yaparken ve dinlenirken de eşim çocuklarla ilgilenmeye devam edecekti. Benim tatil dediğim eşim için yorgunluk demekti sanki.

   Tek söz etmeden yatak odasının kapısını çalıyorum. İçerde ağlayan kişi benim eşimdi de ben onun eşi değilmişim gibi hissediyorum. Yedi yıllık evliliğimizde ondan çok kendi rahatımı düşündüğümü hissederek, utanarak çalıyorum eşimin kapısını. Cevap gelmiyor. Dersini çalışmamış öğrenci edasıyla boynumu bükerek içeri giriyorum. Yatağın üstünde bir bavul duruyor. Anlamaya çalışarak:

-Hayırdır, yolculuk var galiba, diye soruyorum.

   Gözlerini gözlerime dikerek cevap veriyor:

-Anneme gidiyorum. Otobüs biletimi aldım. Bir hafta tatil yapacağım.

   Cevap vermiyorum. “Bir hafta tatil yapmayı düşünen bendim,” diyemiyorum. Eşimi çocukların “anne gitmeee” ağlamaları eşliğinde yolcu ediyorum.

    Kapıyı kapatıyorum; ama gönül kapılarımı eşim için sonuna kadar açıyorum. Eşimin annesinin yanında rahata ermesi için arkasından dua ediyorum. Bu sırada çocukların ağlamaları giderek şiddetleniyor.

-Baba, annem niye gitti?

-Baba, annem gelmeyecek mi?

   Eşime çocuklar mızıldandığında soğukkanlı olmasını, duymazdan gelmesini söylerdim. Nasihat etmek yerine çocuklarla biraz ilgilenseymişim daha iyi edermişim. Derken çocuklar bu defa “baba, biz acıktık ,” diye ağlamaya başlıyor. Yemek bulma umuduyla mutfağa girdiğimde mutfakta hiçbir şey bulamıyorum.

-Oğlum, anneniz bugün size neden yemek yapmadı?

-Yapacaktı; ama biz engel olduk baba.

-Baba, durmadan kavga edince annem çok üzüldü.

-Baba, biz acıktık!

  Çocuklar laftan anlamıyordu işte. Ne kadar üzseler de annelerini gene de yemek yapmasını bekliyorlardı demek. Derken mutfağa giriyorum; ancak buzdolabında malzeme bulamıyorum. Eşime işim bitince ben alır, getiririm dediğimi anımsayınca “sorumsuzun tekiymişim,” diye kendime kızıyorum. O akşam çocukları bizim kasabada hoş bir lokantaya götürüyorum. Önceden çocukların yedirip içirmesiyle, tuvaletleriyle, ellerini yıkamalarıyla hep eşim ilgileniyordu. Ben de yemeği afiyetle yedikten sonra balkona çıkıp çayımı içiyor ve keyfime bakıyordum. Bir de üstüne eşime annelikle ilgili tüyolar veriyordum. Sık sık eşime “zorlandığını biliyorum; ama bu çocuğun elleri niye bu kadar kirli”, “bugün neden bu kadar televizyon izlediler bakayım” ya da “çocukların yıkanma zamanı sence de gelmedi mi” gibi kadını bunaltacak sorular soruyordum. Ah, bu ben! Evin erkeği olmayı, baba olmayı, eşime eşlik yapmayı hiç bilemediğimi ilk defa fark ediyorum. Sürekli sınırlar çizerek, yollara bentler dikerek ve çokbilmişlik ederek olmuyormuş bu işler; daha iyi anlıyorum.

    İlk günün sonunda çocukları uyuttuktan sonra o akşam çocukları lokantaya götürdüğümü ve onları uyutmak için ne uğraşlar verdiğimi eşime gönderdiğim mesajda anlatıyorum. Aferinler, tebrikler yağacağını beklerken eşimden şu yanıt geliyor:

-Gece Alper’i 3 te Emre’yi 4 te tuvalete kaldırmalısın. Eğer uyanamazsan sonuçlarına katlanırsın.

-Olamaz, bir de gece mesaisi var demek bu işin, derken saati 3 e ve 4 e kuruyor, geceleyin beylerin bin bir nazıyla uğraşırken tuvaletlerini yaptırıyor ve yataklarına geri yatırıyorum.

   Böylece günler geçiyor. Geçen günler içinde eşim gittiği yerleri, izlediği filmleri, görüştüğü arkadaşları, keyifle yudumladığı çayları, sabah izlediği gün doğumlarını, akşamüzeri gün batımlarını gönderdiği mesajlarla birlikte benimle paylaşıyor. Mesajlarında sürekli çok mutlu olduğunu ve beş yıldır yapamadığı onca şeyi nasıl da bir haftaya sığdırmaya çalıştığını anlatıyor. Eşimin mutluluğu, düzenli beslenmesi sonucu ortaya çıkan al al yanakları, annesiyle ettiği keyifli muhabbetleri ve onca yıldır görüşemediği arkadaşlarıyla hasret gidermesi beni çok sevindiriyor. Ben de eşimle gün içinde çokça çocukların resimlerini paylaşıyor, eşimden çocukların sevdiği yemeklerin, çocuklarla oynadığı oyunların, çocuklarla izlediği çizgi filmlerin ve çocukların parka giderken severek giydikleri giysilerin bilgisini alıyorum. Eşime akıl danışmam, onun tecrübelerinden bir öğrenci gibi istifade etmeye çalışmam çocukların öyle hoşuna gidiyor ki zorlandığım anlarda çocukların bir ağızdan “baba bilmiyorsan anneme sor, annem bizimle ilgili her şeyin en iyisini bilir,” laflarını yapıştırmaları bana artık sıra dışı gelmiyor.

   Böylece bir hafta geçiyor. Anneliğin baba desteği olmadan ne kadar ağır bir sorumluluk  olduğunu, “annesi sensin, derdini anlaman lazım” lafının bütün sorumluluğu anneye yıkmak anlamına geldiğini ve en önemlisi de kadınların anne olsalar dahi hayatta çocuklarından farklı meşgalelere en az babalar kadar ihtiyaç duyduğunu bu bir hafta içinde öğreniyorum.

 “Baba, biz annemi özledik artık, annem ne zaman gelecek” nidaları arasında zil çalıyor. Koşarak kapıyı açıyorum. Karşımda eşim, ellerinde bir demet gül ile bana gülümsüyor. Benim çocuklara bir hafta bakmama mukabil eşimin bana aldığı bu güller gözlerimi yaşartıyor. Beş yıldır eşimin bizim için yaptığı onca fedakârlığa rağmen ona hiç çiçek almadığımı hatırlıyor ve kendimden utanıyorum. Eşim çocuklarla hasret giderirken ben onları izliyorum böyle bir kadınla evli olmamın sevinci içinde…

Please follow and like us:

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir