Sahi! Bizim yan bloktaki Ayşe Hanım’ı sizler de tanıyor musunuz? Hani şu gözleri sevinçten parlayarak gülümseyen, her çocuk gördüğünde eğilip çocukla ilgilenen Ayşe Hanım işte. Çıkaramadınız mı? Şöyle anlatayım o zaman:
Ayşe Hanım bizim siteye tanışanalı bir sene kadar olmuş; fakat ben böyle nadide bir insanı bir ay önce farkedildim. Nasıl mı farkettim? Tabi ki bir aydır sitenin tüm çocuklarına gösterdiği ilgisi sayesinde.
Bizim sitemizde apartmanlarımızın yemyeşil bahçelerinin yanında bir de evlerimizin önünde uzun ve geniş bir yürüme yolu olunca vakit ikindiye kaydığında sitedeki çocukları ve tabi ki beni kimseler evde tutamaz.
Yapılacak alışverişleri, işleri ve ev ödevlerini bir kenara bırakıp bahçeye koşar ikindi vakti kadınlar ve enerjisini eve sığdıramayan tüm çocuklar. Hal böyle olunca yürüyüş yolu üzerinde çocuklarla sohbet ederken ve fırsat buldukça yürüyüş yaparken site sakinleriyle tanışma fırsatı buluyorum.
Gene bir ikindi vakti oyun oynayan çocukların aralarından geçerken yaptığım bir yürüyüş esnasında farkettim Ayşe Hanım’ı. Karşısına çıkan her çocuğa tebessüm ediyor, çocuklarla sohbet edebilmenin çarelerini arıyordu. Yanından geçerken göz göze geldim kendisiyle. “Çocuklarla ne güzel ilgileniyorsunuz. Çok hoşuma gitti,” deyiverdim göz göze gelmenin sağladığı sıcaklıktan faydalanarak.
“Çocuklar. Ah evet. Hepsi ne kadar sevimliler değil mi?” Onun bu yanıtı beni merak içinde bıraktı. Sahi, Ayşe Hanım’ın bu çocuk sevdası neyin alameti olabilirdi?
İçimden geçenleri anlamışcasına konuşmaya başladı:
“Bizim de çocuğumuz olacak. Ama aylar sonra. Çocukları çok seviyorum ben. O yüzden de kendi çocuğumun doğumuna kadar bekleyemiyorum işte.. “
“Çocuklar,” derken gözlerinden akan sevgi nehir olsa suyu tüm dünyaya yeterdi gibi hissettim o an.
O günkü tanışmamız Ayşe Hanım’la yapacağımız tatlı sohbetlerin başlangıç noktasıydı. Yürüyüşe çıktığımız ikindi vakitlerde çocuklarla yaptığımız kısa sohbetlerin ardından hamilelik üzerine konuşuyorduk.
Bir gün kendisine beslenme düzenine dikkat etmesi gerektiğinden, doğacak bebeğinin sağlıklı olması için neler yemesi gerektiğinden söz ettim bilmiş bir edayla. Herkesin benzer sözlerini işitmiş olmanın verdiği bir bıkkınlıkla derin bir nefes aldı.
“Ben, çocuğun sağlıklı beslenmesi için gerekeni yapıyorum zaten.” deyiverdi.
“İyi de o halde sorun nedir,” demek yerine meseleye koçvari yaklaşmaya çalıştım. UMUT ESEN AKADEMİ’de koçluk eğitimi veren hocaların en çok üzerinde durdukları konulardan biri de sessizlikti.
“Danışan (ya da her kimse) gündemini anlatırken bir sessizlik molası verdiğinde sakın molayı sonlandıran siz olmayın. Danışanın sessiz kaldığı o anlar düşüncelerini, duygularını toparlamaya, yola sokmaya çalıştığı anlardan biri olabilir. Soru soracağım derken danışanın düşüncelerinibölmeyin. Bırakın sessizliği bozan danışan olsun. Siz değil!” diyen kişiler yüzlerce saat koçluk veren eğitmenlerdi ve mutlaka bir bildikleri vardı.
Ben bunları düşünürken Ayşe Hanım sessizliği bozan ilk kişi oldu:
“Beden sağlığı bir şekilde halledilir de ya ruh sağlığı meselesi.”
Derin bir nefes alarak sordum:
“Ayşeciğim! Bebeğinin iyi bir ruhsal gelişime sahip olması için neler yapman gerektiğini düşünüyorsun?”
Gülümseyerek yüzüme baktı. Kaybettiği bir şeyi bulmuş birinin sevinciyle:
“Tabii ya. Neler yapabilirim?”
“Canım ben hemen eve gitmeli ve neler yapabileceğimi listelemeliyim…”
Ve işte böylece ilk koçluk seansım başlamış oldu.
“Neler yapabilirsin?” Allahım, basit ama çok anlamlı bir soruydu bu.
“Neler yapabilirsin?”
“Çocuğunun huzurlu olabilmesi için,…”
“Dünyadaki bitmek bilmeyen onlarca savaşa dur diyecek cesareti bulabilmesi için,…”
“Farklı düşünmesi, farklı giyinmesi, farklı hiçbir şeyi önemli olmaksızın her insana sevgiyle yaklaşabilmesi için,…”
“Hayatta bürüneceği hiçbir kostümün altında ezilmemesi için,…”
“Kaç yaşında olursa olsun her zaman bir çocuk masumluğunu koruyabilmesi için,…”
“Öfkelendiğinde, zulme maruz kaldığında, kurban psikolojisinden başarıyla sıyrılması için,…”
“Dünyayı yönetecek kadar güçlü bir lider olsa dahi bir tek kişinin hakkına girdiğini anladığı anda çekip gitmesi gerektiğini bilmesi için,…”
Ve tüm bunların da ötesinde
“Kendisinin her türlü kusuruna, günahına rağmen sevmeyi başarabilmesi için,…”
“En uzak insanları bile barıştırırken kendisine küs kalmaması için,…”
“Ayşeciğim, tüm bunlar için, bir anne adayı olarak sen ne yapabilirsin?”
Altı üstü bir “ne yapabilirsin?” sorusu önce koçluğa sonra da kendi benliğimi keşfetmeme giden yolda attığım ilk adım oldu:
“Ne yapabilirim?”
“En uzak insanları bile yakın edebilmek için, herkese sabırla yaklaşabilmek için, dünyadaki savaşlara dur diyebilmek için”; ama tüm bunlardan da önemlisi “kendi içimdeki savaşları dindirebilmek için, kendimi onca hatamla kabul edip sevebilmek için ve kendimden asla kaçmamak için,” ben ne yapabilirim?