Günlerden bir gün, evinden dışarda bir yerlerde iki yaşındaki oğlu ansızın ağlamaya başlayan bir anne, yavrusunu teselli etme uğruna ellerini ceplerine sokup “acaba ceplerimde ne var,” sorusunu sorar…
Cevabını o an için annesinin dahi bilemediği sorunun tılsımıyla ağlamaya küçük bir mola veren çocuk sorar:
“Anne, cebinde ne var?”
Sorunun evladında uyandırdığı merak ve ümit arası gücü gören anne, cebinden evladını sakinleştirecek bir şeyler çıkması için dua eder ve o anda, ellerine dolan bir sürü şeyden rastgele birini seçip alır ve şansına çıkan o şeye merakla bakar…
Aaaaa, ama bu…Oğlunun evde günlerdir arayıp da bulamadığı o sarı balonu değil midir?
“Canım yavrum, bu balon senin günlerdir aradığın balonun değil mi,” derken iki yaşındaki oğlunun ‘balonum, balonum, balonumu buldum’, cümlelerini duyan anne sevinçle kendinden geçer…
“Hadi oğlum, gel de balonunu şişirelim…” derken o zamana kadarki en güçlü nefesiyle balona üfler ve balonu şişirir…
Balon şişmesine şişmiştir de iki yaşındaki oğulun bir şeyi eksik gibidir. Kendine çok benzeyen, kendi gibi tuhaf şeyler için ansızın ağlayıp ansızın gülen bir şeye… Kendisi gibi küçük görünen, ama parmağında dünyayı çevirecek kadar da büyük olan bir şeye… Bir canlıya, bir insana, bir çocuğa… Hani şöyle iki üç yaşları civarında bir çocuğa…
Yavrusunun ihtiyacını gören anne, bu defa cepleri yerine etrafına bakar. Yavrusunun dengi olacak başka bir yavru bulabilme umuduyla…
Tam o anda, oradan geçmekte olan bir kadınla göz göze gelen anne, umutla kadına selam verir. Yavrusunun can sıkıntısını çözmek için zaten dünden meraklı olan diğer anne, ışık hızıyla aleyküm selam der ve birkaç dakika içinde iki kadın, sevinçle birbirlerine gülümseyip oğullarını birbirlerine ısındırma yarışı içine girer.
O günden sonra bir ağlama, bir balon ve sıcak bir kelamla başlayan sohbet ilk olarak iki kadının birbirlerine duyduğu derin sevgiye dönüşür… Annelerinin birbirlerini böylesine sevmesinden etkilenen iki oğlan zamanla birbirleriyle kaynaşmaya ve günün herhangi bir saati bir araya gelip oynamaya başlar ve hava kararıp da vakit eve dönme vakti olduğunda annelerine her çocuğun en sevdiği o ifadeyle yalvarırlar:
“Anne, ne olur biraz daha…”
Onların bu halini gören iki kadın birbirlerine sevgiyle tebessüm ederken, kalplerindeki sevgilerinin hiç bitmemesi ve gerek kendi aralarında gerek çocuklarının arasında gelişen bu dostluğun sonsuza kadar sürmesi için dua ederler…
İşte böyle sevgili dostlar…
Aslında her güzel dostluk umutla cepleri karıştırmak, bir çocuğun balonunu şişirmek veya birbirine umutla tebessüm edip birkaç kelam etmekle başlar…
Ve aslında, yeryüzünde süregelen tüm savaşları barışa dönüştürme gücü yalnızca böyle dostlukların içinde saklıdır… İçinde biraz çaba, biraz ümit ve biraz da bir çocuğun gözyaşını dindirme arzusu bulunan tüm dostluklarda…
O halde, selam olsun:
Yavrularının içindeki dostluk aşkını doyurmak için gerektiğinde tüm gününü parklarda, sokaklarda ve oyun oynamaya müsait her yerde geçiren tüm annelere…
Annelerinin kalbine diğer annelere, çocuklara ve yeryüzündeki tüm varlıklara yetecek kadar büyük sevginin kapılarını açan tüm dünya çocuklarına…
Annelerin kalbine o ulvi sevgiyi yerleştirmekle kendisinden hiçbir şey eksilmeyen Yüceler Yücesi Yaradan’a…
Selam olsun…