Üniversite öğrencisiyken…
Yeni bir şehir, yeni arkadaşlar ve yepyeni umutlarla dolusun. Amfide veya lisedekinden daha geniş bir sınıftasın. Elinde kitap ve kalemle bir hoca sınıfa girip selam vermiş. Sen de hocanın söylediklerini not tutma hevesiyle kalemine dokunmaktayken hınzır bir gülüşle yan sıradaki bir abla:
“Benim bu dersi beşinci alışım. İşin zor senin. Yol yakınken geri dön…”
Ablanın sözlerini umursamamaya çalışırken bir anda içindeki güneşin batmakta ve sanki için evham bulutlarıyla dolmuş…
İş yerinde ilk iş günündeyken…
Üniversite bitmiş, onca sınavı ve mülakatı geçmiş ve yepyeni bir iş gününe hazırlanmışsın. Kendinden emin bir edayla gününün önemli bir kısmını geçireceğin ofisine ilk adımını atmışsın. Güler yüzle etrafına selam verip sana ayrılan masaya oturmuşken yan masada yüzyıllardır hareketsizce oturup kalmış izlenimi veren bir adam:
“Sen yoksa, işe yeni alınan o kişi misin?”
“Allah yardım etsin. Aşırı disiplinli bir patron, kızgın iş arkadaşları ve gece gündüz dinlenmeden çalışacağın bir iş seni bekliyor.”
Tam da bu sözlerin üzerine iş arkadaşların tuhaf bir çat kaşıklığıyla ofislerine giriyor ve patronun ciddi bir edayla odasının kapısından sana sesleniyor:
“İşe yeni alınan falanca. Odama gelmeni istiyorum…”
Mesai arkadaşlarının kaşık çatlarının, patronunun emrivaki tavırlarının o anlık olmadığına ve sonsuza kadar süreceğine ikna olmuş gibi panik içinde çağrıldığın yere doğru yürümüşsün.
Üzerinden beyaz gelinliğini çıkaralı bir kaç ay olmuşsa da eşinle balayın devam ediyormuş gibi… Evliliğin daha ilk günden beri harika gidiyor. Eşin çok anlayışlı ve ailesini kendi annen baban kadar benimsemişsin. Bu hislerle apartman kapısını açmış sokağına doğru ilerlemek üzereyken komşu teyze:
“Sen şu bizim apartmana gelen yeni gelin misin? Ah yavrum! Başlarda güzel başlar da sonra eşinin dırdırı, ailesinin zorlaması derken her şey giderek daha da zorlaşır. Ama olsun yavrum. Çaresiz sabretçen. İnsanlarla geçinmek kolay mı?”
Komşu teyzenin iyi niyetli (!) garip sözlerinin üzerine telefon çalar. Eşin:
“Hemen hazırlan annemlere gidiyoruz. Bize çok acil ihtiyaçları varmış…”
‘Nasıl yani? Yoksa eşim ve ailesi zannettiğim gibi değiller mi,’ gibi cümlelerle eşinin hızla kurduğu bir iki cümleyle komşu teyzenin sözlerini birleştirmemek için uğraşsan da dizlerinin titrediğinin farkına bile varmamışsın…
Evliliğinin üzerinden geçen bir kaç yıl sonunda Rabbin, sana ve eşine cennetten gelen mis kokulu bir yavruyu armağan etmiş. Eşin, senin emzirip de uyutamadığın yavrunuzu kollarında uyuturken sana eşliğin, evladına babalığın hakkını daha şimdiden verir olmuş.
Peki ya sen,… Yeni anne olmanın neşesi içinde doğan güneşi, yeni açan çiçekleri bambaşka sever olmuşsun. Bir sabah, bu duygular eşliğinde bebeğini arabasında gezdirirken sevinçli gözlerini kaygıya dönüştürme azmi içinde olan bir kadın:
“Sen yeni anne olmuşsun. Bebeğin maşallah iyi gözüküyor. Ama biraz büyüsün sen o zaman gör…”
Çevrenin böylesi olumsuz söylemlerinin hayatının son karesine kadar süreceğini bilsen de kadının söylediği gibi şeyler görmemek için dua etmeye başlamışsın…
Yıllar geçmiş. Bebeğin yürümeye başladığında şükretmişsin. Bebeğinin adım atmasına, nesneleri kavramak için ayaklarını ve ellerini en güzel şekilde kavramasına…
Yürürken peşinde dolaşmak ne kadar zor olsa da hayatının en güzel spor deneyimi yaşamışsın…
Yavrun biraz daha büyüyüp eli kalem tuttuğunda ve elindeki kalemlerle evini sergi alanına dönüştürdüğünde;
Eli kaşık tutup da en güzel giysilerini yemek lekeleriyle doldurduğunda;
Gittiği kreşte, anaokulunda arkadaşlarıyla yaşadığı zorluklarla mücadele ederken yorulduğunda;
Okulunun ilk gününde senden zor ayrılsa da en sevdiği öğretmenlerini ve en yakın arkadaşlarını okulunda tanıdığı için tatil zamanları seni evinde bin bir çeşit kılığa soktuğunda;
Yazılı heyecanlarını, liseye, üniversiteye giriş sınav heyecanlarıyla ve bir de ergenliğin o zorlu dönemeçleriyle birleştirip girdiği onca zorlu hallerinden seninle bir müzik eşliğinde dans ederek kurtulduğunda;
Ve nihayet Anadolu’nun kim bilir hangi güzelim şehirlerinden birinde iyi bir bölüm kazanıp da bin bir güzel duygu eşliğinde o ilk dersin başlama heyecanıyla hocanın ilk adımını, elinde tuttuğu kalem eşliğinde beklediğinde;
İşte o zaman sen yavruna en baştan kendi hikayeni anlat!
Yaşadığı en büyük heyecanların daha en başında yolunu kesmek, heyecanını ve neşesini korku ve kedere dönüştürmek için adeta tüm dünyanın karşına çıkıp yavruna:
“SEN DAHA DUR! BU İŞLER ÖYLE HİÇ TE SANDIĞIN GİBİ DEĞİL”
diyeceğini anlat…
En önemlisi de tüm hayatın boyunca senin de karşına bu SEN DAHA DURCU’ların çıktığını ve onların bu söyleminden azıcık etkilensen de içinden:
“ALLAH BANA YETER; O NE GÜZEL VEKİLDİR,”
diye cevap verdiğini ve en zor dönemeçlerden dahi bu tılsımlı sözle kurtulduğunu anlat…