Bazen “altın çağını” yaşarız hayatımızın. Olmazsa olmazıyızdır herkesin. Eşimizin bir tek yolumuza gül dökmediği kalmıştır. İş yerindeyken bile her fırsatta arar bizi, “ah, şimdiden nasıl özledim seni” sözlerine aşina olmuşuzdur.
Çocuklarımız için dünyadaki en iyi anne bizizdir. Yanlarında biz varsak mutlu çocuklardır. Okulda ders dinlerken, teneffüslerde bahçelerinde koştururlarken bizi düşünmeden edemezler. “Dersler çabucak bitse de koşsak annemin kucağına” diye iç geçirirler.
Annemiz, babamız, dostlarımız için aranılan kişi bizizdir. Ailemiz fırsat buldukça bizi evlerine davet eder. Dostlarımız her konuda bize danışır, sıkıntılarını çözüme kavuşturmamızı ister…
Gün gelir “altın çağımız” sona erer.
Gün gelir “altın çağımız” sona erer. Eşimiz işinde öyle yoğundur ki bizi aramaya fırsat bulamaz. Çocuklarımız arkadaşlarıyla, hocalarıyla vakit geçirmekten memnundur. İsterler ki “okul hiç bitmesin.”
Yakınlarımız bize daha yakın olmaktansa değişik dünyalar tanımak, farklı tarzda insanlarla diyalog kurmak isterler.
Dostlarımız bizden çok daha ileri görüşlü insanlarla iletişim halindedirler ve bizimle vakit geçirmeye ihtiyaç duymazlar…
Herkesin bizden uzaklaşmasıyla birlikte soğukta titreyen bir çocuğun titremesi gibi titrer yüreğimiz bamtelinden. Yalnız kalmak acıtır içimizi…
Derin bir iç çekip farklı dostlar ararız yalnızlıktan kurtulmak için. Çiçeklerle konuşarak, kuşların cıvıltısına kulak vererek, gökyüzünün değişen renklerini izleyerek sürdürürüz yaşamımızı.
Zamanla kendisiyle konuştuğumuz çiçekler solmaya başlar. Cıvıltısını dinlemekten keyif aldığımız kuşlar kanat çırparak ayrılmaya başlar bulunduğumuz diyardan. Gece olup da gökyüzünün kararmasıyla içimizde beslediğimiz umudun ışığı da sönmeye başlar. Birileri tarafından aranan, özlenen olmadığımız gibi, dünyadaki hiçbir varlığa faydası dokunan birisi de değilizdir bundan böyle…
Bu düşüncelerin de tesiriyle aylardır gözlerimizde saklı bekleyen yaşlar süzülüverir yanaklarımızdan. Ağladıkça coşmaya başlar yüreğimiz. Yüreğimizin coşmasıyla bir isim dökülür dilimizden: “Ya Allah!”
Ve Gerçek Altın Çağımız
Herkes gitse de O gitmeyen: “Ya Allah!”
Herkes unutsa da O unutmayan: “Ya Allah!”
Herkes vazgeçse de O vazgeçmeyen: “Ya Allah!”
Onca kusurumuza, eksiklerimize rağmen bizden ümidini kesmeyen, her duamıza bir şekilde icabet eden ve hiçbir halimizde bizi yalnızlığın soğuk kollarına teslim etmeyecek olan Güzeller Güzeli, Sevgiler Sevgilisidir O!
O’nun sevgisiyle kaldığımız yerden devam ederiz hayatımıza. Tüm yakın bildiklerimiz uzak kalmıştır artık bize. Kurtuluşumuz, sekineye kavuşmamız O’ndan başkası kimsenin elinde değildir.
O’nun isimlerini andıkça güzelleşir huylarımız, cismaniyetimiz…
“Sana bir haller olmuş,” der yakın sandıklarımız. Sekineye kavuşan halimize hayranlık duyar dostlarımız. Göremedikleri zaman özlerler bizi ailemiz. Ama biz önceki biz değilizdir artık. Halimizdeki bu değişim O’nun isimlerinin minicik bir gölgesiyken, “O, kim bilir ne kadar güzeldir,” der, sevinç ve şükür içinde secdelere kapanırız O’na yakın olabilme, O’nun yakını olabilme adına…
Hayatımızın gerçek “altın çağı” başlamıştır artık ve Allah’tan ümidimizi kesmediğimiz, sadece Allah’ın yakınlığını aradığımız sürece de “altın çağımız” asla sona ermeyecektir…